Bölümler | Kategoriler | Konular | Kitaplar | İletişim
Muharrem-i Şerif ve Âşure günü yapılması faideli olan ibadetler
Muharrem ayı
Muharrem ayı, hicrî senenin birinci ayıdır.
Aşûre Günü
Muharrem'in 10'uncu günü Aşûre günüdür. Aşûre gününde çok büyük ve mühim hâdiseler meydana gelmiştir.
Muharrem ayı
Muharrem ayı, hicrî senenin birinci ayıdır. Bu ayın birinci gecesi, akşam ile yatsı arasında (yâni Zilhicce'nin son gününü, Muharrem'in birinci gününe bağlayan gece) Allah rızası için 2 rek'at namaz kılınır.
Namaza şu niyetle başlanır:
„Yâ Rabbî, bizi yetiştirmiş olduğun bu seneyi, hakkımızda mübârek kılman; afv-ı ilâhîne, feyz-i ilâhîne mazhar kılman, dünyevî ve uhrevî saadetlere nâil eylemen için; Allâhü Ekber“
Her iki rek'atte:
7 Fâtiha-i şerîfe,
7 Âyetü'l-Kürsî,
7 İhlâs-ı şerîf
okunur. Namazdan sonra:
11 defa:
لاَ اِلهَ اِلاَّ اللهُ وَحْدَهُ لاَ شَرِيكَ لَهُ، لَهُ الْمُلْكُ وَلَهُ الْحَمْدُ يُحْيِى وَيُمِيتُ وَهُوَ حَىٌّ لاَ يَمُوتُ بِيَدِهِ الْخَيْرُ وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَىْءٍ قَدِيرٌ
„Lâ ilâhe illallâhü vahdehû lâ şerîke leh. Lehül-mülkü ve lehül-hamdü yuhyî ve yümît. Ve hüve hayyün lâ yemûtü biyedihil-hayr. Ve hüve alâ külli şey'in kadîr“
11 İstiğfâr-ı şerîf,
11 Salevât-ı şerîfe
okunup duâ yapılır. Duâda, geçmiş senenin günahlarının afvı ve yeni seneye günahsız girmek için ilticâ edilir.
Muharrem'in birinci gecesi ayrıca şu şekilde niyet ederek bir tesbih namazı kılınır:
„Yâ Rabbî, bu yeni senede beni mağfiret-i ilâhîne, rızâ-i ilâhîne ve hidâyet-i ilâhîne mazhar eyle. Yeni açılan amel defterimi rızâ-i ilâhîne muvâfık amel ile doldurmayı bana nasip eyle. Beni gadab-ı ilâhîne dûçâr olacak amellerden muhâfaza buyur. Allâhü Ekber“
Tesbih namazında şunlar okunur:
1'inci rek'atte: 1 Fâtiha-i şerîfe, 1 Âyetü'l-Kürsî,
2'nci rek'atte: 1 Fâtiha-i şerîfe, 1 „Âmener-resûlü...“ (Sûre-i Bakara'nın son iki âyeti, Sûre-i Âli İmrân'ın ilk iki âyeti de ilâve edilerek),
3'üncü rek'atte: 1 Fâtiha-i şerîfe, 1 „Hüvallâhüllezî...“ (Sûre-i Haşr'ın son üç âyeti),
4'üncü rek'atte: 1 Fâtiha-i şerîfe, 1 İhlâs-ı şerîf.
Namazdan sonra istiğfar edilir, Salevât-ı şerîfe getirilir ve arkasından duâ edilir.
Muharrem'in birinci gününde her birinde besmele çekerek, bir defada 1000 İhlâs-ı şerîf okuyanları, Cenâb-ı Hakk lutfuyla, keremiyle huzûruna bu âlemden kul borcu ile götürmeyecektir.
Bu ay içinde; perşembe, cuma, cumartesi günleri peşpeşe oruç tutulursa 900 senelik nâfile oruç sevâbı verilir.
--------------------------------------------------------------------------------
Muharrem ayının biri ile onu arasında bir defa olmak üzere, 2 rek'atte bir selam vererek 6 rek'at namaz kılınır.
Bu namaz akşamla yatsı arasında kılınır. Bu vakitte kılınamadığı takdirde yatsıdan sonra da kılınabilir.
Namaza şöyle niyet edilir:
„Niyet eyledim yâ Rabbî senin rızâ-i şerîfin için namaza. Her hangi bir komşumun ve din kardeşimin veya her hangi bir kimsenin bana hakkı geçmiş ise, bu hakkın ödenmesi için; Allâhü Ekber“
1'inci rek'atte: 1 Fâtiha-i şerîfe, 1 Âyetü'l-Kürsî, 11 İhlâs-ı şerîf,
2'nci rek'atte: 1 Fâtiha-i şerîfe, 10 İhlâs-ı şerîf,
3'üncü rek'atte: 1 Fâtiha-i şerîfe, 1 „El-hâkümüt-tekâsür...“, 11 İhlâs-ı şerîf,
4'üncü rek'atte: 1 Fâtiha-i şerîfe, 10 İhlâs-ı şerîf,
5'inci rek'atte: 1 Fâtiha-i şerîfe, 1 „Kul yâ eyyühel-kâfirûn...“, 11 İhlâs-ı şerîf,
6'ncı rek'atte: 1 Fâtiha-i şerîfe, 10 İhlâs-ı şerîf
okunur. Namazdan sonra dua edilir.
--------------------------------------------------------------------------------
Muharrem ayının birinden onuna kadar 10 gün oruç tutmak ve 10'uncu gün aşûre pişirmek fazîletli ibâdetlerdendir. Bunu yerine getirenlerin Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin (radıy'allâhu anhümâ) Efendilerimiz'le cennete girecekleri ümit edilir.
Bu 10 günlük orucu tutamayanlar, mümkünse 8, 9 ve 10'uncu günleri oruç tutmalıdırlar.
Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz 9'uncu günü seferde bulunuyorlardı. O bakımdan yalnız 10'uncu günü oruç tutmuşlar ve „sağ olursak gelecek sene 9'uncu günü de tutarız“ buyurmuşlardır.
Muharrem'in 9 ve 10'uncu geceleri birer tesbih namazı kılmalıdır. Yine 9 ve 10'uncu geceleri teheccüd vaktinde rızâ-i ilâhî için 4 rek'at namaz kılınır. Her rek'atte 50'şer İhlâs-ı şerîf okunur.
--------------------------------------------------------------------------------
Teheccüd vakti: Öğle vakti gündüzün hangi saatinde giriyorsa, gecenin o saatinde de teheccüd vakti girmiş olur.
Bu günlerde Hatm-i Enbiyâ'ya devam etmeli. Bilhassa 9'uncu günü akşamı, yâni 10'uncu gecesi muhakkak Hatm-i Enbiyâ yapılmalıdır.
Muharrem ayı içerisinde mümkün olduğu kadar fazla istiğfar etmelidir.
--------------------------------------------------------------------------------
Aşûre Günü
Muharrem'in 10'uncu günü Aşûre günüdür. Aşûre gününde çok büyük ve mühim hâdiseler meydana gelmiştir.
Fakîh Ebu'l-Leys Semerkandî Hazretleri'nin beyânına göre Aşûre günü meydana gelen hâdiselerden bazıları şunlardır:
Yerlerin ve göklerin yaratılması,
Hz. Âdem (a.s.)'in tevbesinin kabul edilmesi,
Hz. Musa (a.s.)'nın Firavn'ın şerrinden kurtulması ve Firavn'ın helak olması,
Hz. İbrahim (a.s.)'in dünyaya gelmesi ve ateşten kurtulması,
Hz. Eyyûb (a.s.)'un hastalıktan şifâ bulması,
Hz. Yûnus (a.s.)'un balığın karnından kurtulması,
Hz. Süleyman (a.s.)'a saltanat verilmesi,
Hz. Nuh (a.s.)'un gemisinin karaya oturması,
Hz. Hüseyin (r.a.)'in şehid edilmesi ve
Kıyâmetin kopması da Aşûre günü olacaktır.
Aşûre Günü ne yapılır?
a - O gün, eve ufak-tefek erzak alınırsa, bir sene boyunca evde bereket olur.
b - En az 10 müslümana birer selâm veya bir müslümana 10 selâm verilir. Fakir-fukarâ sevindirilir.
c - O gün gusledenler, bir sene ufak-tefek hastalık görmezler.
d - 10 defa şu duâ okunur:
سُبْحَانَ اللهِ مِلاْءَ الْمِيزَانِ وَمُنْتَهَى الْعِلْمِ وَمَبْلَغَ الرِّضَى وَزِنَةَ الْعَرْشِ
„Sübhânallâhi mil'el mîzân. Ve müntehel-ılmi ve mebleğar-rızâ ve zinetel-arş“
e - Yine Aşûre gününe mahsus olmak üzere kuşluk vaktinde 2 rek'at namaz kılınır. Her rek'atte 1 Fâtiha-i şerîfe, 50 İhlâs-ı şerîf okunur.
Namazdan sonra 100 defa:
اَللَّهُمَّ صَلِّ عَلَى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَعَلَى آلِ سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَآدَمَ وَنُوحٍ وَاِبْرَاهِيمَ وَمُوسَى وَعِيسَى وَمَا بَيْنَهُمْ مِنَ النَّبِيِّينَ وَالْمُرْسَلِينَ صَلَوَاتُ اللهِ وَسَلاَمُهُ عَلَيْهِمْ اَجْمَعِينَ
„Allâhümme salli alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âli seyyidinâ Muhammedin ve Âdeme ve Nûhın ve İbrâhîme ve Mûsâ ve Îsâ ve mâ beynehüm minen-nebiyyîne vel-mürselîn. Salevâtullâhi ve selâmühû aleyhim ecmaîn“
f - Öğle ile ikindi arasında 4 rek'at namaz kılınır. Beher rek'atte 1 Fâtiha-i şerîfe, 50 İhlâs-ı şerîf okunur.
Namazdan sonra:
70 İstiğfâr-ı şerîf,
70 Salevât-ı şerîfe,
70 defa:
لاَ حَوْلَ وَلاَ قُوَّةَ اِلاَّ بِاللهِ الْعَلِىِّ الْعَظِيمِ
„Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâhil-aliyyil-azıym“ okunur.
Ümmet-i Muhammed (s.a.v.)'in hidâyeti ve halâsı için duâ edilir.
--------------------------------------------------------------------------------
allah razı olsun aşure gününün ehemmiyetini ve yapacğımız ibadetler hakkında bilgiler için teşekkür ederim ...
güzel ve faideli bir yazı
ESSELAMÜN ALEYKÜM VE RAHMETULLAHİ VE BEREKATÜH...VERDİĞİNİZ BİLGİLER İÇİN ALLAH-U TEALA RAZI OLSUN .KONUYLA İLGİLİ DİN KARDEŞLERİMİZE BİR HATIRLATMAMIZ OLSUN NACİZANE...İMAM-I RABBANİ KS.HAZRETLERİ MEKTUBATINDA NAFİLELERİN CEMAATLE KILINMASININ BİDAT OLDUĞU VE FARZLARIN NAFİLELERDEN ÇOK DAHA EHEMMİYETLİ OLDUĞU HUSUSUNDA ISRARLA DURMUŞLAR.ÜZERİNDE KAZA BORCU OLANLARA SALLALLAHU ALEYHİ VE SELLEM EFENDİMİZİN KAZA BORCU OLANIN NAFİLE İBADETİ KABUL OLUNMAZ.BOŞUNA YORULMUŞ OLUR MEALİNDEKİ HADİS-İ ŞERİFİNİ HATIRLATMAYI BİR KARDEŞLİK VAZİFESİ BİLİRİZ ALLAH-U TEALA CÜMLE ÜMMET-İ MUHAMMEDİ (S.A.V.)HAKKI HAK BİLİP HAKKA TABİ OLAN BATILI BATIL BİLİP BATILDAN KAÇAN MÜMİN KULLARINDAN EYLESİN...
اbu yazının altına yazmak munasip olmammakla beraber siz burda bu konuya değindiğinizden dolayı bu kaza borcu olan nafile kılabilirmi yazısında lütfen yanlış bilgi vermeyelim imam-ı rabbani hazretleri mektubatında bu şekilde buyurması farzın ehemiyetine binaendir. ve mektublarada zahiri manasından çok batını manası önemlidir.
bu konu hakkında inş bir araştıormadan sonra forum konusu olarak paylaşırız
Vaktinde kılınmamış olan beş vakit farz namazların kazası farz, vitir namazının kazâsı ise vaciptir.
Kazâ namazlarının muayyen vakitleri yoktur. Üç kerâhet vaklerinin hâricinde istenilen her vakitte kazâ namazı kılınabilir. Meselâ: Kazâya kalmış bir öğle namazı, akşamdan sonra, bir akşam namazı da öğleden evvel veyâ sonra kılınabilir. Kazâ namazlarıyla meşgul olmak, nâfile namazlar ile meşgul olmaktan evlâdır, mühimdir. Fakat farz namazların müekkede olsun, olmasın sünnetleri bundan değildir.
Bilakis bu sünnetlerin kılınması evlâdır, Hattâ kuşluk, evvâbîn, teheccüd, tesbih namazları gibi haklarında hadîs-i şerîf olan nâfile namazlar da böyledir. Bunlara da böyle nâfile olarak niyet etmek evlâdır. Çünkü bu sünnetler, farz namazları ikmâl eder; bunların telâfîsi mümkün değildir, kazâ namazlarının ise muayyen vakitleri olmadığı için telâfîleri mümkündür.
Aslında namazları kazâya bırakmak bir günahtır. Bu günahtan bir an önce kurtulmak için sünnetleri fedâ etmek münâsip olamaz. Böyle bir günahı işleyen kimsenin fazla ibâdette bulunarak aff-ı ilâhîye ilticâ etmesi icâb ederken Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in şefâatine vesîle olacak bir kısım mübârek sünnetleri, nafileleri terk etmesi nasıl muvâfık olabilir? Hem bir kısım farz namazları bırakmak, hem de onları tamamlayan sünnetlerden tecrit etmek, iki kat kusur olmaz m›? Bunun hilâfına olan bâzı nakiller, muteber değildir, müftâbih olan kavle muhâliftir,
Hem sünnetleri, hem de kazâ namazlarını kılmaya müsâit vakit bulamadıklarını iddiâ edenler insaflı bir iddiâda bulunmuş sayılmazlar. Beyhûde yere en kıymetli vakitlerini zâyi’ eden insanlar, bilmem böyle bir iddiâya ne yüzle cür’et edebilirler? (Büyük islâm ilmihâli - Ö.Nasûhi Bilmen sf. 183)
ecyad güzel bir şekilde ifade etmişsin
PEYGAMBER EFENDİMİZİN AMCASINA NAFİİLE İBADET OLAN TESBİH NAMAZINI TARİF EDİŞİ
ve biliyoruz ki peygamber efendimiz amcacığım sana bir namaz tarif edicem
günde bir defa olsun kıl kılamıyorsan
haftada bir defa kıl kılamıyorsan bile
ayda bir kere kıl kılamıyorsan
yılda bir kere kıl yine kılamıyorsan
ömründe bir kere olsun kıl buyurmuşlardır
burada peygamber efedimiz amcacım kaza namazın yoksa kıl dedemiş aksine ısrarlı bir ifade ile mutlaka kılmasını istemiştir.
ADIGÜZEL
''KAZA BORCU OLANIN NAFİLE İBADETİ KABUL OLUNMAZ.BOŞUNA YORULMUŞ OLUR ''
öncelikle lütfen bu Hadis-i Şerifin kaynağı verilebilirmi,
......................................
...........................................................................
Şafii mezhebine göre, kazası olan kimsenin nafile namazı kılması haram olarak kabul edilmektedir.
Hanefi mezhebine göre durum farklı bulunmaktadır.
Şöyle ki:
Kazası olan kimsenin, geçmiş namazlarını kaza etmesi, nafile kılmakla meşgul olmasından evla ve efdal bulunmaktadır. Bu hükmün istisnaları vardır. Beş vakit namazın evvelindeki veya sonundaki namazlar ile duhâ, tesbih, tehiyyetü'l-mescid ve evvabin namazları gibi hakkında teşvik edici hadis-i şerifler bulunan nafileler müstesna tutulmuştur.
Kaynak:
Günümüz Meselelerine açıklamalı Fetvalar, 2 /162
Mehmed Emre, Eskişehir, Balıkersir-Bilecik Eski Müftüsü
Mir-atil usulde
sahha tatavur-u men aleyhi farz ibaresinin mealinde kaza borcu olanın nafile namaz kılması sahıhdir caizdir denilmektedir
Hadisi kutsidede
Kulum farzı benimazabımdan kurtulur nafileyi işlemekle bana yaklaşır buyuruyor
--------------MUHTEREM KARDESIM TAM MANASINI ANLAMADAN MEVZUYA HAKIM OLMADAN BU MEVZULARI YAZMASANIZ IYI OLUR BENIM GIBI BIR COK KARDESIMIZ BILDIGIMIZ SEYLERI TEKRAR BILMEDIKLERIMIZIDE OGRENME FIRSATI BULUYORUZ MESULIYETINIDE DUSUNEREK YAZARSAK HADA FAIDELI OLUR
O ZAMAN BEN SIZE SOYLE BIR SUAL SORABILIRMIYM
KASABA BORCU OLAN ADAM SIMDI ET YEMEYECEKMI
MANAVA EKMEGE VS BORCU OLAN BUNLARI ALIP YIYEMIYECEKMI CVP
tarihte aşure günü meydana gelen olaylar:
1. Allah, Hz. Musa'ya (as.) Âşura Gününde bir mucize ihsan etmiş, denizi yararak Firavun ile ordusunu sulara gömmüştür.
2. Hz. Nuh (as.) gemisini Cûdi Dağının üzerine Âşura Gününde demirlemiştir.
3. Hz. Yunus (as.) balığın karnından Âşura Günü kurtulmuştur.
4. Hz. Âdem'in (as.) tevbesi Âşura Günü kabul edilmiştir.
5. Hz. Yusuf kardeşlerinin atmış olduğu kuyudan Âşura Günü çıkarılmıştır.
6.Hz. İsa (a-s.) o gün dünyaya gelmiş ve o gün semâya yükseltilmiştir.
7. Hz. Davud'un (as.) tevbesi o gün kabul edilmiştir.
8. Hz. İbrahim'in (as.) oğlu Hz. İsmail o gün doğmuştur.
9. Hz. Yakub'un (as.), oğlu Hz.Yusuf'un hasretinden dolayı kapanan gözleri o gün görm e başlamıştır.
10. Hz. Eyyûb (as.) hastalığından o gün şifaya kavuşmuştur.
GİDEN GİTTİ CENAB-I HAK GELECEK SENE YE ULAŞMAYI NASİP ETSİN
Bir başka sitede yayımladığım, "Muharrem ayında yapılması tavsiye edilen ibadetler" başlıklı yazıya gelen itiraz ve verdiğimiz cevaplar, aktüalitesini devamlı koruduğu için, buraya da aktarmanın yararlı olacağı mülahazasıyla aynen naklediyorum...
Okuyucu: "halis ece beye bir sorum olacak.merakımı mazur görünüz ama kul hakkını ödeme ile ilgili olarak yazdıgınız namaz ve ihlas suresi okumak biraz mantıksız.bu bilgilere nereden ulaştınız.araştırmama ragmen bu verdiginiz bilgilerle ilgili kaynek hadis ve ayet bulamadım.eger böyle bir şey olsaydı mutlaka hadis ve ayet olmazmıydı?üstelik rasulullah s.a.v efendimiz miraçdan neden eli boş dönsün.kul hakkı affedilmeyecek diye.bunlar bana çok mantıksız geldi.bir açıklamanızda müzdelifede kul hakkını rabbül aleminin kendi üzerine aldıgını yazmışssınız.bu nasıl bir şey.ya yazarken hata var yada bilgilerde .yada mezhep farklılıgı var.adffınıza sıgınarak yazıyorum bu düşüncelerimi.hakkınızı helal edin." 28.01.2007
Aynı okuyucudan II. mesaj: "ben hala cevap bekliyorum.bu yazının aydınlıga kavuşması lazım.yaşçada çok büyük bir abisiniz.saygısızlık yapmak istemem.ama burada bir yanlışlık oldugu kanaatindeyim." 29.01.2007
Cevabımız:
"Dini bilgiler ve hükümlerle ilgili hususlarda illa da mantık kriterleri aranmaz. Çünkü İslâm, aklın yanında nakle de istinat eder. Eğer mantık aransaydı, oruç tutamayanların, bunun mukabilinde fidye vermesini nasıl açıklardınız? Biri imsak, öbürü iftar…
Bahis mevzuu bilgilere nereden mi ulaştım? Bunu görmüş olmanız lazım. Ama ben yine de tekrar hatırlatayım: Fazilet Neşriyat firmasının neşrettiği, “Mübarek Gün ve Gecelerde Yapılması Tavsiye edilen DUA VE İBADETLER” isimli kitapçıktan. Onun kaynağı da, o camianın müntesibi bulundukları üstazları-üstâzım son devir dersiamlarından ve Tarikat-ı Aliyye-i Nakşibendiye-i Müceddidîn kolu silsilesinin 33. ve sonuncu halkası Süleyman Hilmi Silistrevî (k.s.) hazretleri...
Malumunuzdur, tasavvufta şöyle bir usûl vardır: “Müridin fıkhı mürşidinin amelidir” diye… İşte, mürşid-i kâmil u mükemmil olan o zat, bir gün ders esnasındaki bir sohbetlerinde şunları söylüyor: “Muharrem’in birinci günü, mea’l-Besmele bir defada bin İhlâs okuyup İhlâs Hatmi yapan kimseyi Cenab-ı Hak, huzuruna kul borcu ile almaz; dünyada ödemeğe müyesser kılar. 100 lira borcu olan biri, bu tatbikatı yaptığından, ölmezden 3 gün evvel borcu verilmiştir.” (Notlar, Ahbab, 77)
Kısacası bu okunan İhlâs Hatmi ile kul borcu ödenmiş oluyor denmiyor; “kul borcunun ödenmesine vesile” olduğu-olacağı hatırlatılıyor…
***
Keza biz bu yazılarla kul borcunu –hâşâ- hafife filan alıyor değiliz. Bilakis bu çok önemli mevzuya, tehlikeli günaha dikkat çekiyor, ondan kurtulmanın yollarına işaret etmeğe çalışıyoruz.
Nitekim Ebu Hüreyre'den (r.a.) rivayet edilen bir hadis-i şerifte Rasûlullah Efendimiz (s.a.v), üzerinde kul hakkı bulunan kişilerin kendilerini mazlumlara (hakkı yenen kişiye) bağışlatmalarını öğütler. Bunun yapılmaması durumunda haksızlık yapan kişinin salih amelleri, haksızlığı ölçüsünde alınarak hak sahibine verilir. Eğer verilecek salih amel bulunamazsa o zaman da mazlumun günahları zâlime yüklenir, buyururuyorlar. (Buhari, Sahîh, Mezalim, 10). Bu hadise göre kul hakkı, kişinin Cehennem'de çekeceği azap noktasında önemli ölçüde belirleyici bir rol oynamaktadır.
Yine Ebu Hüreyre’den (r.a.) gelen bir rivayette Rasûlullah (s.a.v.); Allah'ın huzuruna kul hakkı ile gelen kimseyi "müflis" (iflas etmiş, batmış, elinde bir şeyi kalmamış kişi) olarak tavsif etmişlerdir. Hadis-i şerif mealen şöyledir: Efendimiz (s.a.v.), "Müflis kimdir, biliyor musunuz?" diye sordu. Ashab (r.anhüm): "Bizim aramızda müflis, parası ve malı olmayan kimsedir", dediler. Rasûlullah (s.a.v.), "Şüphesiz ki ümmetimin müflisi, kıyamet günü namaz, oruç ve zekat sevabıyla gelip, fakat şuna sövüp, buna zina isnad ve iftirası yapıp, şunun malını yiyip, bunun kanını döküp, şunu dövüp, bu sebeple iyiliklerinin sevabı şuna buna verilen ve üzerindeki kul hakları bitmeden sevapları biterse, hak sahiplerinin günahları kendisine yükletilip sonra da cehenneme atılan kimsedir" buyurdular. (Müslim, Sahih, Birr, 59. Ayrıca bk. Tirmizî, Kıyamet, 2)
… ve bu mevzuda daha nice ayet ve hadisler, âlimlerin-velilerin ikaz ve öğütleri…
Bunları kim, nasıl gözardı edebilir?
***
Yine bilirsiniz ki; dinî-şer’î bilgilerin kaynağı sadece Kur’an ve Sünnet’ten ibaret değildir. Edile-i Şer’iye-i Asliye bile iki değil dörttür… İcma’ ve Kıyası da unutmamak lazım. Ayrıca bunların yanında bir de Edile-i Şer’iye-i Fer’iye’ler vardır ki, sarınım bunları burada saymağa gerek yok. Kaldı ki bunlar zâhir-i şeriatın delilleridir… Peki bâtın-ı şerîatın delilleri ne olacak? O delillerden bâtına dair olan hükümleri kim istinbat edecek? İşte bu noktada sözü ikinci bin yılın müceddidi İmâm-ı Rabbanî Ahmed Farukî es-Serhendi (k.s.) hazretlerine bırakmak istiyorum… Lütfen şu linki tıklayınız: http://forum.ankebut.net/showthread.php?t=9488
***
Mi’rac’la alakalı bilgilerinizi tazelemek için de, aşağıdaki linki tıklayabilirsiniz: http://www.mollacami.com/?q=node/10109
***
Ayrıca yine hatırlamakta yarar var; bir şeyin size, bize veya başkalarına mantıklı ya da mantıksız gelmesi, pekala bileceğiniz üzere dinî meselelerde ölçü olamaz. Zaten bugün bu alanda ne çekiyorsak, hemen hemen pek çoğunun kaynağı “sana göre, bana göreciler”den değil midir? Lütfen biz bari bu tuzağa düşmemeye gayret gösterelim.
***
“Müzdelife”yle ilgili bahis mevzuu rivayete gelince...
“Abbas b. Mirdas es-Sülemî’nin (r.a.) anlattığına göre, Rasûlüllah (s.a.v.), arafe günü akşamı ümmeti için mağfiret duasında bulunmuştur. Rabb Teâlâ duasına, ‘Ben, zâlimler hariç ümmetini mağfiret buyurdum. Zira ben zâlimden mazlumun intikamını alacağım.’ diye icabette bulunmuştur. Rasûlüllah (s.a.v.), ‘Ey Rabbim, dilersen mazluma (kendi nezdinden-hazinenden bir lûtuf olarak) cenneti verir, zâlimi de affedersin!’ dedi. O akşam Rabb Teâlâ bu duasına icabet etmedi. Rasûlüllah (s.a.v.) Müzdelife’de sabah namazını kılınca, önceki (cevapsız kalan) duasını tekrar etti. Duasına, arzusu istikametinde cevap verildi. Ravî devamla, ‘Rasûlüllüh (s.a.v.) bunun üzerine (memnuniyetinden) güldü –veya tebessüm etti-.' demiştir. Hz. Ebû Bekir ve Ömer (r.anhüma), ‘Annem-babam sana kurban olsunlar! Şimdiye kadar bu saatlerde hiç gülmemiştiniz. Sizi güldüren şey nedir? Allah seni sevindirsin!' dediler. (Efendimiz s.a.v. cevaben) buyurdular ki, ‘Allâh’ın düşmanı iblis, Rabb Teâlâ hazretlerinin, ümmetimin hepsini mağfiret buyurduğunu öğrenince, yerden toprak alıp kendi yüzüne saçtı ve ‘Yazıklar olsun bana! Helâk oldum, her emeğim boşa gitti!’ diye bağırıp çağırmaya başladı. Onun bu korku ve üzüntüsünü görmek beni güldürdü.” (Prof. Dr. İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte Muhtasarı, 17, 378-379; ayrıca bkz. Seyyid Abdülkadir Geylani, Gunyetü’t-Tâlibîn (Çeviri A. Faruk Meyan), Bereket Yayınevi, İst. 1981, s. 336-337)
Rivayetin nasıl bir şey olduğunu merak etmişsiniz, işte gördüğünüz gibi böyle bir şey!
Bu husustaki Süleyman Efendi (k.s.) hazretlerinin açıklamaları ise şöyle:
“Ümmet-i Muhammed’e af va’d edilen makamlar….
Müzdelife ‘mahal-i cem’’dir. Rasûlüllah Efendimiz Haccü’l-Veda’daki son hutbelerini irad buyurduktan sonra, Müzdelife’ye gelinceye kadar ağladılar. Allahü zû’l-Celâl hazretlerine iltica edip ümmeti için af ve mağfiret dilediler. Hazret-i Mevla da; bu makamlara gelip kendisinden af diledikleri takdirde, Ümmet-i Muhammed’i af edeceğini va’detti. Fakat bu herkese söylenmez.” (Notlar, Sunguroğlu, 52)
***
Bütün bunlar size göre, “Ya yazarken hata var ya da bilgilerde.” gibi mi gözüküyor? Lütfen biraz insaf, biraz iz’an… Tenkit edeyim derken, üslubumuza da dikkat etmeye çalışırsak iyi olur.
Hele hele yukardaki cümlenin devamında gelen, “Ya da mezhep farklılığı var.” ifadeniz, cidden “evlere şenlik!” dedirtecek cinsten…
Bendeniz; itikkaden Ehl-i Sünnet-Mâtürîdî, amelen Hanefî, meşreben Nakşî bir Müslümanım elhamdüllilah. Bunların dışında bir mezhep ve meşrebe mensup olabileceğim intibaına nereden ve nasıl vardınız? Hakikaten merak ettim.
***
Son olarak, “Affınıza sığınarak yazıyorum bu düşüncelerimi. Hakkınızı helal edin.” demişsiniz… Kusura bakmayın ama, bunlara düşünce değil, “vesvese” demenin daha uygun düşeceği kanaatindeyim. Hellallık meselesini bilahare düşünürüz.
Bilvesile tekrar selamlar…" 29.01.2007
Okuyucunun cevabı: "yazdıklarınız ve ilginiz için teşekürederim.fazilet neşriyatın yayınları ihlas yayınlarına benziyor.bu konuda bende araştırma yaptım.ama verdiginiz bilgilere verdiginiz kaynaklar dışında başka yerde bulamadım.ayrıca mahmut hoca efendinin yaptıgı açıklamaya görede böyle bir niyetle bir namazın olmadıgı dogrultusunda.ve de rasulullah s.a.v efendimiz kul hakkının affedilmeyecegini anladıgı zaman üzgün dönüyordu.fakat şeytanı o halde görünce gülümsedi.uzun uzadıya yazmak istemiyorum.ama başka kaynaklarada bakıcam.ve de helallik meselesini düşünürüz demişssiniz.namaz kılsam hakkınızı ödemiş olurmuyum....."
Cevabımız:
"S.a. Sevgili kardeşim;
"Araştırma" yapman kötü bir şey değil. Gayet tabii ki takdir edilecek bir haslet. Ama gördüğüm kadarıyla "araştırma"ya mesnet teşkil edecek temel İslami ilimler/kıstaslar açısından hayli zayıf görünüyorsun. Bu durumda yapacağın "araştırma" ne kadar sıhhatli netice verir?!
O bakımdan benim sana tavsiyem; kendi kendine araştırma-karıştırma yapmak yerine, araştırılıp komprime hâle getirilmiş eserlerden istifade etmeye bak.
Meseleyi daha fazla uzatıp polemiğe dökmenin de bir anlamı yok. Ben sana her şeyi açık açık yazdım. Bundan sonrası demagoji olur.
Hasıl-ı kelam netice-i meram; senin bildiklerin, "araştırıp öğreneceklerin" senin, bizim bildiklerimiz de bizim olsun. Herkes gönlüne uygun gelen tarzda ameline-yoluna devam etsin.
Hellallik meselesini bu kadar düşünüyordun da, "kul hakkı" ile ilgili bu mevzuya girerken niye "balıklamaya" dalıp bu aciz kulun hukukuna tecavüz ettin?! Bence sen önce bunu düşün! Geri tarafı sonra gelir.
Şunu unutma; atalarımız, "Üslûb-i beyan ayniyle insan" buyurmuşlar...
Kulağına küpe, kalbine nakş u bend olması dileğiyle...
Tekrar selamlar..." 29.01.2007
Okuyucunun cevabı: "tek sormak istedigim şu helalleşmesekde kul hakkından kurtuluyormuyuz?????" 30.01.2007
Cevabımız ve final:
"Selamün aleyküm…
Sevgili kardeşim, ben “yazma özürlü” olmadığım kanaatindeyim; fakat, nedense anlatamıyorum galiba… Onca yazılanlardan sonra gelip, hâlâ bu soruyu sorabilmen, kusura bakma ama, bana, eski bir medrese talebesiyle hocası arasında geçen o meşhur hikâyeyi/diyaloğu hatırlattı. Hikâyeyi bilirsin… 40 yıl “Teyemmüm bahsi” okuyan bir talebe, icazet alacağında, hocasının, “Peki evladım son olarak soracağın bir şey var mı?” demesi üzerine, “Hepsi tamam da hocam, su bulamazsak ne yapacağız?!” mukabil sorusunu tevcih ediyordu...
Zararı yok, tekrar edelim. Rasûlüllah Efendimiz (s.a.v.), üzerinde kul hakkı bulunan kişilerin kendilerini mazlumlara (hakkı yenen kişilere) bağışlatmalarını tenbih ediyor; bunun yapılmaması durumunda haksızlık yapan kişinin salih amelleri, haksızlığı ölçüsünde alınarak hak sahibine verilir; eğer verilecek salih amel bulunamazsa/kalmazsa, o zaman da mazlumun günahları zâlime yüklenir, buyuruyordu. Bu biiir…
İkincisi, açıklamamızda demiştik ki; bu ibadet ve taatlerle kul borcu ödenmiş olmaz; bunlar, kul borcunun ödenmesine vesile teşkil ederler… Bu ne demektir? Böylece kişi, kul hukukiyle huzur-i ilahiye çıkmama bahtiyarlığına kavuşur. Tabii önüne çıkan vesileleri-sebepleri gözardı etmezse, icabını yaparsa... Hac emrine kulak tıkamaz, Müzdelife'de vakfeye durursa...
Şimdi soruna mukabil ben de sana soruyorum:
1. Bu açıklamalardan, “helalleşmesek de kul hakkından kurtuluruz” manası mı çıkıyor?! Bu ifadeden bunu anlamak, cidden büyük maharet ister doğrusu…
2. Şayet bu manayı çıkartabiliyorsanız, benimle helalleşmek için ne diye ısrar edip duruyorsunuz?
Tekrar selamlar…" 31.01.2007